BERTOLT BERCHT Şiirleri



bertolt brecht ile ilgili görsel sonucu
Ada
Her insan kendi adasında yaşar 
Takırdatarak dişlerini ya da terleyerek. 
Gözyaşları, içer 
Şeytanın edebiyat bilgilerini 
Onun dişlerini takırdatması 
Kimseyi yerinden kıpırdatmaz. 

Her insan kendi dilinde konuşur 
Ve hiç kimse anlamaz ne söylediğini 
Kafasındakı ışığın. 
Sonra iyi olarak da anlaşılmaz. 
Düşkırıklığı ve incinmedir 
Gerçek utanmazlıklar
19 Nolu Sonnet
Yalnızca benden kaçma yeter 
Boş sözler de etsen duymak istiyorum seni 
Sağır olsan gönlüm sözlerini ister 
Dilsiz olsan gördüğünü. 

Kör olsam, seni görmek isterdim 
Sen yanımda yol gösterici oldun 
Uzun yolun daha yarısı bile aşılmadı 
Bir düşün içinde yaşadığımız karanlığı 

'Bırak beni yaralıyım' desen de boşa 
Görevden dönülmez, yalnızca ertelenir 
Başka bir yerde değil, yalnızca burda 

Bilirsin özgür değildir gereksinilen kimse 
Gönlüm herşeyden önce seni ister 
Biz de diyebilirim, ben yerine

Aşk Dersi

Ama kızım, diyorum ki
Biraz istekli olsun sesin:
Ete bürünürse severim ruhu
Ve eti ruh doluysa severim

Azaltamaz masumluk coşkuyu asla
Hem daha güzel doyar insan açken.
Severim erdemin arkası varsa
Ve erdemliyse bir arka.

Tanrı kuğuya bindiğinden beri
Fena olur bazı kızların içi
Zevkle katlansalar da acıya:
Duymak ister Tanrı kuğunun türküsünü


Bir Yaprak Gönder

Bir yaprak gönder bana,
bir koruluktan koparılmış olsun,
hiç değilse evinden yarım saat öteden.
Sen oraya dek yürür güçlenirsin,
bense kalkar teşekkür ederim sana
o güzel yaprak için.

Bizden Sonra Doğanlara


Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım! 
Ahmaktır hilesiz söz. Düz bir alın 
Vurdumduymazlığa işaret. Gülen 
Kötü haberi almamış henüz. 

Nasıl bir çağdır bu, 
Ağaçlardan bahsetmenin neredeyse suç sayıldığı 
Birçok alçaklığa suskun kalışı içerdiğinden. 
Yolu kaygısızca karşı karşıya geçen 
Ulaşılmazdır artık herhalde 
Zorda kalan arkadaşları için. 

Doğrudur: geçimimi sağlamaktayım hala 
Fakat inanın: bu sadece bir tesadüftür. 
Yaptıklarım 
Arasında hiçbir şey hak vermiyor karnımı doyurmaya. 
Tesadüfen ayaktayım. (Şansım ters giderse mahvoldum.) 

Diyorlar ki: ye ve iç sen! Sevin, neyin varsa! 
Fakat nasıl yiyip içeyim ki, yediğim 
Bir açın ellerinden kaptığım lokmaysa, bir 
Susuzun sorduğu bardak suysa içtiğim? 
Ve yine de yiyip içiyorum ben! 

Ben de bir bilge olmak isterdim. 
Yazıyor eski kitaplar bilgelik nedir: 
Dünya kavgalarına uzak durmak ve o kısa zamanı 
Korkusuz geçirmek 
Şiddete başvurmadan hem 
Kötülüğe iyilikle karşılık vermek 
Düşlerini gerçekleştirmek değil, unutmak 
Bilgelik olarak kabul ediliyor. 
Tüm bunları yapamıyorum: 
Gerçekten karanlık bir çağdır yaşadığım! 


II 

Kargaşalık döneminde geldim şehirlere 
Açlığın hüküm sürdüğünde. 
Girdim insanlar arasına isyan döneminde 
Ve öfkelendim onlarla birlikte. 
Böyle geçti zamanım 
Yeryüzünde verilmiş bana. 

Savaşlar ortasında yedim ekmeğimi 
Katiller arasında yattım uykuya 
Özensiz yaklaştım aşka 
Ve doğayı sabırsızlıkla izledim. 
Böyle geçti zamanım 
Yeryüzünde verilmiş bana. 

Yollar bataklığa gidiyordu zamanımda. 
Cellada bildiriyordu beni konuştuğum dil. 
Çok değildi yapabileceklerim. Fakat iktidardakiler daha 
Güvende hissediyorlardı kendilerini bensiz, ümit ediyordum. 
Böyle geçti zamanım 
Yeryüzünde verilmiş bana. 

III 

Battığımız dalgalardan 
Yükselecek olan sizler 
Zaaflarımızdan söz ederken 
Unutmayın 
Karanlık çağı da 
Sizlerin kurtulmuş olduğu. 

Yürüdük ya, pabuçlardan çok ülke değiştirerek 
Sınıf savaşlarının ortasında, çaresiz 
Haksızlığın olup öfkenin olmadığı yerde. 

Biliyoruz halbuki: 
Aşağılıklara duyulan nefret de 
Bozar şeklini yüzün. 
Kısar sesi haksızlık karşısındaki 
Öfke de. Ah, güleryüzlülüğe 
Ortam hazırlamak istemiş bizler 
Güleryüzlü olamadık kendimiz. 

Sizler fakat, geldiğinde vakit 
İnsan insanın yardımcısı olduğu 
Zaman. 
Hatırlayın 
Hoşgörüyle bizi.


Genaralim Tankınız Ne Güçlü

bertolt brecht ile ilgili görsel sonucuTankınız ne güçlü generalim,
Siler süpürür bir ormanı,
Yüz insanı ezer geçer.
Ama bir kusurcuğu var;
İster bir sürücü.

Bombardıman uzağınız ne güçlü generalim,
Fırtınadan tez gider, filden zorlu.
Ama bir kusurcuğu var;
Usta ister yapacak.

İnsan dediğin nice işler görür, generalim,
Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin.
Ama bir kusurcuğu var;
Bilir düşünmesini de.

Göçmenin Sitemi
Ekmeğimi kazandım ve tükettim sizler gibi. 
Bir doktorum ben, doğrusu: bir doktordum. 
Saçlarımın renginden mi şeklinden mi burnumun 
Bir gün evsiz barksız ve aşsız kodular beni. 


Bir yastıkta yedi yıl kocadığım kadın 
Yanağımı yanağına elimi kucağına vererek 
Kurtuldu benden gerekçe göstererek 
Siyah saçlarımı önünde yargıcın. 


Ben ama geçtim geceleyin bir ormandan 
(Yanlış bir anne tarafından doğurulmuşum) 
Bir ülke arayarak dışlamayan bizleri. 


Fakat hangi kapıyı çalsam 
Utanmaz diyerek çevirdiler geri 
Ben utanmaz değil: mahvolmuşum.


Halkın Ekmeği
Bilin: Halkın ekmeğidir adalet. 
bakarsınız bol olur bu ekmek, 
bakarsınız kıt, 
bakarsınız doyum olmaz tadına, 
bakarsınız berbat. 
Azaldı mı ekmek,başlar açlık, 
bozuldumu tadı,başlar hoşnutsuzluk boy atmaya. 

Bozuk adalet yeter artık! 
Acemi ellerle yuğurulan,iyi pişirilmemiş adalet yeter! 
Yeter katıksız,kara kabuklu adalet! 
Dura dura bayatlayan adalet yeter! 

Bolsa insanın önünde ekmek,lezzetliyse, 
gözler öbür yiyeceklere yumulsada olur. 
Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire... 
Bilirsiniz,nasıl bolluk doğurur ekmek: 
Adaletin ekmeğiyle beslene beslene. 

Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl, 
adalet de gerekli her gün, 
hem o,günde bir çok kez gerekli. 

Sabahtan akşama dek,iş yerinde,eğlencede, 
hele çalışırken canla başla, 
kederliyken, sevinçliyken, 
halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe, 
günlük, has ekmeğine adaletin. 

madem adaletin ekmeği bu kadar önemli, 
onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin? 

Öteki ekmeği kim pişiren? 

Adaletin ekmeğini de 
kendisi pişirmeli halkın, 
gündelik ekmek gibi. 

Bol,pişkin,verimli.

Kentin Varoşlarından Gelen
1. 
Entarisi pazen, atkısı sarı, 
gözleri göller gibi kara, 
ne parası pulu var, ne yapacak işi, 
ama öyle uzun ki siyah saçları, 
değer uçları kirli topuklara. 

İşte Hanna Cash, yavrum, 
Ayartıp soyardı beyleri. 
Geldi esen rüzgarla bozkırdan, 
gitti gene esen rüzgarla. 
2. 
Ne iskarpini vardı, ne gömleği. 
Bilmezdi dua etmesini bile. 
Gelmişti koca kente bir kedi gibi. 
Odunlarla leşler arasında 
bozbulanık kanal boyu 
minicik bir kül kedisi 
dolaşır durur ya hani. 

Nasıl yıkardı bardakları durmadan, görseniz, 
Yıkayamazdı kendini bu yüzden. 
Öyleyken Hanna Cash, yavrum, 
gene de sayılırdı tertemiz. 

3. 
Düştü bir gece bir gemici barına, 
derin ve karaydı gözleri göller gibi. 
Serseri Kent'e rastladı orada, 
saçları vardı Kent'in kapkara, 
barda bıçak oyuncusuydu. 
Aldı Hanna'yı yanında götürdü. 

Kırparken gözlerini o Kent serserisi, 
o yontulmuş, o allahın belası, 
Hanna Cach duyuyordu, yavrum, 
bakışlarıyla soyduğunu kendisini. 

4. 
Yürüdüler hayat yolunda el ele, 
öğrendiler hanyayı konyayı. 
Ne ev bark, ne kap kacak, 
ne de ad, çocuklarına bırakacak. 

Kar yağdı, yağmur yağdı. 
Boğuldu sulara orman. 
Ama Hanna Cash, yavrum, 
ayrılmadı erkeğinden. 

5. 
Polis dedi: Bu adam yankesici. 
Sütçü dedi: Hem de topal. 
Hanna dedi: Bundan ne çıkar? 
Erkeğim benim o. 
Benim canım onu çeker. 

Orda burda gezer dururdu erkeği. 
Sonra gelir çekerdi Hanna'ya sopayı. 
Ama Hanna boşverirdi bunlara. 
Seviyordu ya kocasını canı gibi. 

6. 
Damları yoktu başlarını sokacak. 
Herkes onlara düşmandı sanki, 
Gene de yuvarlanıp gittiler iyi kötü. 
Şehirlerden ormanlara yıllar boyu, 
ormanlardan kırlara gittiler. 

Yürüdüler, ne kar dediler ne tipi, 
kesilinceye dek solukları. 
Hanna Cash, yavrum, 
izledi sevgili erkeğini. 

7. 
Üstleri başları dökülürdü. 
Ve yoktu gezmeleri tozmaları pazar günleri. 
Bir pastaneye giremediler üçü bir arada. 
Ne yiyecek poğaçaları vardı, 
Ne de armonikaları. 

Benzerdi günler birbirine. 
Hiç güneş yoktu havada. 
Ama parlardı güneşler durmadan 
Hanna Cash'ın yüzünde. 

Erkeği balık çalar, o tuz çalar, 
n'eylersin, 'yaşamak çok zor'. 
Hanna bakar balıkları pişirirken: 
Çocuklar oturmuşlar kocasının dizlerine, 
Okurlar dua kitabını ezberden. 

Dere tepe elli yıl bu, 
uyudular hepsi bir yatakta. 
İşte Hanna Cash'ın hikayesi, yavrum. 
Tanrı elbet bir gün görür onu.

Bizden Sonra Doğanlara
Gerçekten, karanlık bir devirde yaşıyorum! 

İyimser sözler ahmaklıktır. Kırışıksız bir alın 

Kanıtıdır vurdumduymazlığın. Gülen 

Korkunç haberi almamış demektir henüz. 



Nasıl bir çağdır ki bu, 

Ağaçlardan bahsetmek neredeyse suç 

Değil mi ki birçok alçaklığa suskun kalınıyor. 

Orda ağırdan sakince caddeyi geçen 

Artık neredeyse erişilmezdir 

Zorda kalmış arkadaşları için. 



Doğrudur: Geçimimi sağlıyorum 

Ama inanın: Bu bir rastlantı yalnızca. Yaptığım 

hiçbir şey hak vermiyor karnımı doyurmaya 

tesadüfen ayaktayım. (Şansım dönerse, hapı yutarım) 



Diyorlar ki: Ye, iç sen! Sevin, sahip olduğun için. 

Fakat nasıl yer içerim ki, yiyeceğimi kaparsam 

bir açın ellerinden ve 

bardağımdaki su bir susuzda yoksa? 

Ama gelin görün ki yiyip içiyorum yine de ben! 



Ben de bilge olmak isterdim. 

Eski kitaplarda yazılıdır bilgeliğin ne olduğu: 

Dünya kavgalarından uzak durmak ve ömür denen kısa dönemi 

korkusuz geçirmek; 

şiddete başvurmadan 

kötülüğe iyilikle karşılık vermek; 

düşlerini gerçekleştirmek değil unutmak 

bilgelik olarak kabul ediliyor. 

Tüm bunları yapamıyorum 

Gerçekten, karanlık bir devirde yaşıyorum! 



II 

Şehirlere düzensizlik döneminde geldim 

hükmünü yürütüyordu yoksunluk. 

İnsanların arasına isyan günlerinde karıştım 

ve onlarla birlikte öfkelendim. 

İşte böylece geçip gitti 

ömrüm benim. 



Yemeğimi iki savaş arası yedim 

Katiller arasında yattım uykuya 

Görmezden gelip özensizce yaklaştım aşka 

ve doğaya sabırsız baktım. 

İşte böylece geçip gitti 

ömrüm benim. 

Yollar bataklığa gidiyordu benim zamanımda. 

Konuştuğum dil ele veriyordu beni. 

Elimden gelen çok azdı. Fakat hükmedenler 

daha güvende hissediyorlardı kendilerini bensiz, bunu ümit ettim 

hep 

İşte böylece geçip gitti 

ömrüm benim. 



Haklıların gücü azdı. Hedefse 

çok uzakta. 

Apaçık görünüyordu, benim ulaşmam 

olanaksız olsa da. 

İşte böylece geçip gitti 

ömrüm benim. 



III 

Bizim battığımız dalgalardan 

yükselecek olan sizler… 

Siz, yükseleceksiniz 

bizim battığımız dalgalardan. 

Hatırlayın 

zaaflarımızdan söz ederken 

sizin kurtulduğunuz 

karanlık çağı da. 



Gidiyorduk yine de, pabuçlardan çok ülke değiştirerek 

sınıf savaşları arasından, çaresizce 

haksızlığın olup öfkenin olmadığı yerde. 



Biliyoruz oysa: 

Aşağılıklara duyulan nefret de 

gerer yüz çizgileri. 

Haksızlık karşısındaki öfke de 

kısar sesi. Ah, biz 

dostluk yolunu hazırlamak isterken 

dost olmadık birbirimize. 



Fakat siz, geldiğinde 

insanın insana hem dert olduğu zaman 

hoşgörüyle hatırlayın bizi.


78 Numaralı Duygusal Şarkı
bertolt brecht ile ilgili görsel sonucuAh, şu aşk yatağında 
Bir kez daha yorgun uyuyakalmışım 
Bir ağaç gördüm yeşil tomurcuk dolu 
Güneşin altında. 

Düşünüyordum rüyamda 
Bu güneş altındaki ağacı: 
Zamanı gelince beni bu 
Yeşil ağacın altında gömsünler. 

Sonra senin yanında uyanınca 
Bembeyaz çarşaflar içinde: 
Ah, beni bu çarşafların 
İçine gömsünler diye düşündüm. 

Ve perdelerin arasından süzülen 
Yumuşacık ay 
Hareketsiz, sessiz düşünüyordu. 
Benim cenazem ne zaman? 

Daha sonra bacağına 
Ve ılık vücuduna sarılmışken 
Düşündüm: İlerde 
Beni bu kolların arasında gömün. 

ve hepinizi gözleri yaşlı mirasçılar gibi 
yatağımın çevresinde gördüm. 
düşündüm: öldüğümde 
gitmeme izin vermeniz gerekecek. 

siz çok şey verenler: bana herşeyi 
veremediğiniz için üzüleceksiniz: 
beni sevinçli gördüğünüz için 
avunamayacaksınız.


Bekleyeceğim Seni

Savaşa gitmek mi istersin, git asker,
Gidenin bir daha gelmediği
Kanlı, kuduran savaşa.
Burda olacağım geri dönersen,
Yeşeren karaağaçlar altında bekleyeceğim seni,
Bekleyeceğim çıplak ağaclar altında,
Dönünceye dek en son asker,
Bekleyeceğim seni daha da çok.

Sen geri gelince savaştan
Göremeyeceksin kapıda başka bir çizme.
Yanımdaki yastık hep boş kalacak.
Dokunmamış olacak dudağıma başka dudak.
Bıraktığım gibi diyeceksin her şey,
Sen geri gelince savaştan,
Sen geri gelince.

Bir Alman anasının Ağıtı
Bu çizmeleri bendim sana giy diyen, oğlum, 
bu haki gömleği bendim sana giy diyen. 
Nerden bilecektim bu kara günleri göreceğimi, 
bilseydim, giydirmem, derdim, giydirmem, 
asın beni, derdim, daha iyi. 
Elini görürdüm hani ben senin, oğlum, 
'Hayl Hitler! ' diyerek kaldırdığın elini, 
Hitler' i selamladın diye, nerden bilecektim, 
kuruyacağını bir gün elinin. 
Duyardım, oğlum, söz ettiğini senin 
üstün bir ırktan. 
Nasıl varacaktım farkına, nerden bilecektim, nerden 
celladıymışsın meğer sen kendinin. 
Gittiğini görürdüm senin, oğlum, 
uygun adımla Hitler' in ardından. 
Nerden bilecektim, onu izleyenin 
artık bir daha geri dönmeyeceğini. 
Bana derdin ki, oğlum, derdin ki:Almanya 
gelecek bir gün tanınmaz hale. 
Nerden bilecektim, oğlum, bu yerin nerden bilecektim, 
küller ve kanlı taşlar arasında kalacağını böyle. 
Haki gömlek vardı her zaman sırtında senin. 
Giyme şu gömleği demedim sana, demedim, oğlum. 
Bu günleri göreceğimi bilmiyordum, ne yapayım, 
sana o gömleğin kefen olacağını bilmiyordum.


Bir Gün Gelecek Yararsız Olacağım Ben de

Bir gün gelecek, oh diyecek insanoğlu:
Silahları bırakın, artık ihtiyaç kalmadı!
Güzel yıllar gelecek birbiri ardınca.
Çıkaracaklar depodan silahları bir gün,
Bakacaklar ki paslanmış hepsi.

Ben de atılmak isterdim,açıkçası,
son okurumun elinden.
Son insan olsun o, yeter ki,
köpeklerin ısırdığı son insan!

Bir Yaprak Gönder
Bir yaprak gönder bana, 
bir koruluktan koparılmış olsun, 
hiç değilse evinden yarım saat öteden. 
Sen oraya dek yürür güçlenirsin, 
bense kalkar teşekkür ederim sana 
o güzel yaprak için.

Birleşik Cephe Türküsü
1. 
Ve insan insan olduğu için 
yemek isteyecektir, buyrun hadi. 
Oysa sözcükler ne etin yerini tutar, 
ne de doldurur boş mideyi. 

Haydi sola, bir kii! 
Haydi sola, bir kii! 
Yer var, yoldaş, sana da, 
al Birleşik Cephe'de yerini, 
çünkü bir işçisin sen de. 


2. 
Ve insan insan olduğu için 
hoş görmez suratına inecek çizmeyi. 
Ne kendi altında köleler ister, 
ne de üstünde ister bir efendi. 

Haydi sola, bir kii! 
Haydi sola, bir kii! 
Yer var, yoldaş, sana da, 
al Birleşik Cephe'de yerini, 
çünkü bir işçisin sen de. 


3. 
Ve işçi işçi olduğu için 
ona başkası vermez özgürlüğü. 
Onu kurtaracak başkaları değil, 
bu iş işçinin kendi işi. 

Haydi sola, bir kii! 
Haydi sola, bir kii! 
Yer var, yoldaş, sana da, 
al Birleşik Cephe'de yerini, 
çünkü bir işçisin sen de.



Çağcıl Söylem

Akşam savaş alanına çöktüğünde
Düşmanlar yenilmişti
Telgraf tellerinin tınıları
Haberi uzaklara taşıdı

Dünyanın bir ucunda için için yandı
Bir haykırış, gök kubbede parçalanarak
Bir çığlık, çılgın ağızlardan taşan
Ve esrik, göğü aşan.
Bin dudak ilençle soldu
Bin yumruk, vahşi bir öfkeyle sıkıldı.

Dünyanın bir başka ucunda
Bir sevinç, gök kubbede parçalanarak
Büyük bir sevinç, bir eğlence, bir çılgınlık
Rahat bir soluklanma, gerinme
Bin dudak eski bir duayı söyledi
Bin el inançla birleşti.

Gecenin geç saatlerinde
Sayıyordu telgraf telleri
Savaş alanında kalan ölüleri
O zaman dost ve düşman sessizleşti.

Yalnız analar ağladı
Her iki yanda.


Çağrı

bertolt brecht ile ilgili görsel sonucuDoğrudur yıldırımın düştüğü, yağdığı
yağmurun,
Bulutların rüzgarla sökün ettiği.
Ama savaş öyle değil, savaş rüzgarla
gelmez;
Onu bulup getiren insanlardır.
Duman tüten topraktan bahar boyunca,
Dökülüp yükselir birden gökyüzü.
Ama barış ağaç değil, ot değil ki
yeşersin:
Sen istersen olur barış, istersen
çiçeklenir.

Sizsiniz uluslar, kaderi dünyanın.
Bilin kuvvetinizi.
Bir tabiat kanunu değildir savaş,
Barışsa bir armağan gibi verilmez
insana:
Savaşa karşı
Barış için
Katillerin önüne dikilmek gerek,
'Hayır yaşayacağız! ' demek.
İndirin yumruğunuzu suratlarına!
Böylece mümkün olacak savaşı önlemek.

Onlar demir çeliği elinde tutan birkaç
kişidir,
Yoktur karabasandan bir çıkarları
Dünyaya bakıp 'ne küçük' derler,
Bir şeylerle yetinmezler ucunda,
Para hesap eder gibi hesaplıyorlar
bizi,
Savaş da bu hesabın ucunda.
Ürkmeyin tutmuşlar diye suyun başını:
Korkunç oyunları, davranın, bitsin.

Söz konusu olan çocuğundur, ana:
Koru onu, dikil karşılarına,
Biz milyonlarca kişi
Savaşı yener miyiz?
Bunu sen bileceksin.
Bunu biz bilecek, biz seçeceğiz.
Bir de düşün 'Yok! ' dediğini:
Düşün ki savaş geçmişin malı
ve barış taşıyor gelecekten.

Çay Kökünden Yapılmış Bir Çin Aslanı Üzerine
kötüleri korkutur pençen 
iyileri sevindirir inceliğin, 
benzer şeyler 
duymak isterdim 
dizelerim için.

Devrim Askeriyle Alay Ediliyor
1. 
Çizmeleri su alan general, 
de bana: Kimden gelir 
bu buyruklar? Laf aramızda: 
Bugün öğle yemeği yedin mi? 

Kafanda planlar var mı? 
Miden boş sadece? 
Bir bayrağım var, dersin, 
ama ordun hani nerde? 

Tek pantolonlu devlet adamı, 
bir ütü tahtası ister misin? 
Bakanların nerde toplanırlar? 
Yoksa köprü altında mı? 


Papaz oğlanı alır, 
as alır papazı. 
Adın tarihe geçer ama 
kimliğin nerde hani? 

Dört ediyorsa iki kere iki, 
tamam, güç sende olacak, 
(ayaklar baş olacak) ama: 
Bu gece bir yatağın var mı yatacak? 

2. 
Eğer ben, su almayan çizmeler giymek istiyorsam bir gün, 
çünkü parmaklarımı bile örtmüyor şu ayağımdakiler, 
kovmalıyım bana çizme vermeyenleri, 
ve tüm deri piyasasını düzenlemeliyim. 

Pantolonum dökülüyor. 
Kıçıma bir pantolon gerek 
kışı geçirebilmem için zar zor. 
Onun için, pantolonların nerde olduğunu bilmeliyim 
ilk peşin, 
ve tüm tekstil sanayiini düzenlemeliyim 

Eğer istiyorsam has ekmek yemek, 
önce kırmalıyım tahıl borsasını 
ve gidip görüşmeliyim çiftçiyle ben kendim 
ve traktörler göndermeliyim tarlalara, 
ve ekini geniş çapta üretmeliyim. 

İstemiyorsam benmi hor görenlerin 
savaşlarında askerlik yapmak, 
onların laflarına gülüp geçmeliyim 
ve kendi bayrağımı açmalıyım, 
ve savaşımı ilan etmeliyim onlara.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder